11. Boğaziçi Film Festivali’nde ’60 Gün’ filminin Türkiye prömiyeri yapıldı
Anadolu Ajansının Global İletişim Ortağı olduğu, Boğaziçi Kültür Sanat Vakfı tarafından, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğünün desteğiyle düzenlenen 11. Boğaziçi Film Festivali’nde “60 Gün” filminin Türkiye prömiyeri yapıldı.
Festivalin Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması bölümünde yer alan yapım, Atlas 1948 Sineması’nda sinemaseverlerle buluştu.
Gösterim sonrası moderatörlüğünü sinema yazarı Gökşen Aydemir’in üstlendiği bir söyleşi düzenlendi.
Yönetmen, yapımcı ve senarist İsmail Doruk, filmin daha önce Hindistan ve Çin’de festivallerde gösterildiğini söyleyerek, “Eski bir proje aslında. 6-7 yıl kadar oluyor. 2 sene önce filmi çektik. Tam pandemiye denk geldik. O yüzden uzun sürdü.” dedi.
Film için 3 farklı final tasarladıklarını kaydeden Doruk, şunları aktardı:
“Biz ucu biraz açık bıraktık. Böyle olmasını istedik. Filmi zor çektik. Çünkü bağımsız film çekmek gerçekten çok zor. Hikaye aslında yaşanmış olabilecek bir senaryo. Ama öyle şeyler ile karşılaştım ki, filmin konusu dışında kalan şeylerdi. Biz konudan sapmak istemedik. Özüne zarar vermek istemedim.”
Doruk, filmde rol alan oyunculara da değinerek, “Oyuncu seçimlerinde aklımızda isimler vardı. Birkaç görüşmeden sonra isimler netleşti aslında. Herkes projeyi sevdi, dahil olmak istedi. Ayrıca filmde kötü karakter yok.” ifadelerini kullandı.
Oyuncu Başak Cingöz de çekimlerde zorlansalar da çok eğlenerek çektiklerini ve güzel bir süreç geçirdiklerini söyledi.
Söyleşiye oyuncular Bora Kırkım, Aydın Orak ve Halil İbrahim Kaylaycıoğlu da katıldı.
Dünya prömiyerini 29. Kolkata Uluslararası Film Festivali’nde yapan film, 1981’de aynı köyde yaşayan iki gencin evlenmesiyle başlayan olayların beklenmedik bir biçimde sonuçlanmasını işliyor.
“Empty Nets” filmi AKM’de gösterildi
“Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması” bölümünde yer alan “Empty Nets” filminin gösterimi Atatürk Kültür Merkezi Yeşilçam Sineması’nda gerçekleştirildi.
Gösterim sonrası yapılan söyleşiye katılan yönetmen Behrooz Karamizade, festivalin genel koordinatörü Enes Erbay’ın sorularını yanıtladı.
Karamizade, Türkiye’deyken kendini evinde gibi hissettiğini belirterek, “Almanya’da doğdum büyüdüm ama İran’a çok sık gidip geliyorum.” diye konuştu.
Filmin hikayesine de değinen Karamizade, “İran’daki gençlerin, evlenmek ve iş sahibi olmak gibi çok basit hayalleri var. Onların bu basit hayalleri beni cezbediyor. Temelde çok basit bir film. Genç bir adam var. Kötü kararlar veriyor ve kötü sonuçlarla karşılaşıyor. Ama bir yandan da yeni başlangıçları da temsil ediyor.” dedi.
Behrooz Karamizade, çekimlerde kullanmak üzere ilginç bir mekan bulabilmek için İran taşrasını çokça gezdiğini aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Doğru kareyi çekebilmek için bence görsellik çok önemli. Bu nedenle önce mekanı buldum. Daha sonra hikaye ile mekanın içini doldurdum. Balıkçı mekanını bulduktan sonra benim için doğru bir görsel olduğunu düşündüm. Çok karanlık ve depresif bir yerdi ve benim hikayemle tamamlanıyordu. Metaforik olarak deniz hem veren hem alan bir şeydi aynı İran ve gençlik arasındaki ilişki gibi.”
Film, Amir ve Nergis hikayesi üzerinden İran’daki yeni neslin hayatlarını etkileyen gelenek, yozlaşma ve sosyal hiyerarşi konularına odaklanıyor.